“At Türkün kanıdır” (Kaşgarlı Mahmud).
“Atı ilk evcilleştirip binek haline getiren Türk-Moğol halklarıdır” (W. Koppers).
“Eski Türkler günlük ihtiyaçlarını dahi at üstünde giderirlerdi. Bunlar adeta doğuştan binici ve asker kavimlerdir” (W. Schmith).
“Batının iyi eğitim almış şövalyeleri dahi sıradan bir Türkmen kadını kadar ancak ata binebilir. Türkmenler atla bütünleşmişlerdir” (E. A. Thompson).
“Bir Türk kabilesindeki atın mevcudu, belki de dünyanın tümünde yoktur…” (IX. Yüzyıl P. Cebrini)…
Türk Dünyası binicilik sporlarıyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, (unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş ve yapılmakta olanları ile yaş ve cinsiyet ayırmaksızın) toplam 48 adet olduğunu göstermektedirler (M. Türkmen & M. Saralaev). Büyük çoğunluğunun Büyük Asya coğrafyasında, çok azının ise Küçük Asya (Anadolu)’da yapıldığı görülmektedir.
Okçulukta gelişmiş olmaları ve at üzerinde menzil silahları kullanabilmeleri, yüzyıllar boyunca Türklerin savaş meydanlarında galip gelmesini ve düşmanlarına karşı üstünlük kurmasını sağlayan en önemli sebepler arasında sayılmaktadır. Mete Han, Asya Hun Devleti içerisindeki tebaasını “yay geren kavimleri bir araya topladım, onlar Hun oldular” ifadesi ile tanımlamaktadır. Türkler içerisinde oldukça köklü bir geçmişe sahip olan atçılık ve okçuluk, Türklerin İslam Dini dairesine girmesi ile birlikte farklı anlamlar da kazanmıştır. Hz. Muhammed’in atçılığa ve okçuluğa teşvik eden hadisleri, atçılık ile okçuluğu Müslümanlar için helal olan eğlenceler arasında göstermesi, atçılığın ve okçuluğun peygamber sünneti olarak değerlendirmesi, sahabenin büyüklerinden olan Saad bin Ebî Vakkas’ın okçuların piri olarak kabul edilmesi gibi unsurlar atlı okçuluğun İslamiyet’i kabul eden Türkler arasında gelişerek devam etmesini sağlamıştır.
Asırlarca savaş meydanlarında icra edilen at üzerinde ok atma eyleminin, Osmanlı Devleti döneminde bir oyun ve spor şeklinde de mevcut bulunduğu kaynaklardan tespit edilebilmektedir.
Meydanın ya da parkurun orta yerine dikilen yüksekçe bir direğin tepesindeki hedefe atla dörtnala giderken atın boynuna yatıldıktan sonra yukarı ve geriye doğru dönerek ok atışı yapmaya “kabak atışı” adı verilir. Bu atış tekniği ve sporu Kıpçak Türkleri ile Mısır’a, Babür Şah ile Hindistan’a kadar gitmiştir. Tarihte İran’da hüküm süren Türkler tarafından yapıldığı da bilinmektedir. Atlı okçuluk günümüzde Türklerin yoğun olarak yaşadığı tüm ülkelerde yapılmaktadır.
Bazı şehirlerde “kabak meydanı” olarak adlandırılan meydanların isim kökeni de, bir zamanlar o meydanlarda bu sporun yapılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Fatih Sultan Mehmed, Topkapı Sarayı’nı yaptırınca saray ile Marmara Denizi arasındaki, Bizanslılar’dan kalma Akropol harabelerinin yerini spor alanı haline getirdi. Alanın ortasına da uzunca bir direk dikilerek tepesine kabak asıldı. Enderun cundîleri (hünerli binicileri) burada idman yaparlardı. On altıncı yüzyılın sonlarına kadar o meydan da “Kabak Meydanı” olarak anıldı.
Sağda, solda, geride bulunan hedefler ile kabağa ok atmak sureti ile yapılan atlı okçuluk oyun ve sporlarında hedeflerin merkezine doğru isabet puanı artmaktadır. Kabağı vurmak ise oldukça fazla puan ve alkış kazandırır. Gösterilerde ve oyunlarda kullanılan pek çok parkur mevcuttur. Bunlar arasında oku eğilerek yerden alma, iki hedef arası silah değiştirme gibi farklı uygulamalar da bulunur. Ancak günümüzde spor müsabakalarında kabak atışının yanı sıra kullanılan ve dünya literatürüne Türk Parkuru olarak kazandırılmaya çalışılan 120 metrelik parkurda üç hedef bulunur. Atla dört nala girilen parkurda ilk olarak solda ileriye doğru atış yapılan hedef, daha sonra yine solda geriye doğru dönülerek atış yapılan hedef ve son olarak yana doğru atış yapılan hedef bulunmaktadır. Birinci ok gezlenmiş bir vaziyette at koşturup atılabilir ancak daha sonraki okları tirkeşden ya da kuşaktan çekmek zaruridir.
Atlı okçulukta kullanılan başlıca ekipmanlar arasında yay, ok, tirkeş (ok kabı) ve sadak (yay kabı) bulunur. Ayrıca sporcuların tarihi referanslar esas alınarak hazırlanmış geleneksel kıyafetler ve teçhizat kullanmaları zorunludur.
Avcılık, Türklerin binlerce yıllık geçmişine sahip sporlarındandır. Uygun bir doğa ve av sever insanlar sayesinde Türkiye’de yaygın olarak yapılan bir spordur.
Av için alıştırılmış kartal, şahin, doğan gibi yırtıcı kuşlarla, tazı ve zağar cinsi köpeklerde yaya ve at üzerinde yapılan ve “siğir” adı verilen sürek avları Türklerin sosyal hayatlarında çok önemli bir yer tutmuştur. Eski Türkler avcılığı, beslenme ihtiyaçlarını gidermek ve savaşa hazırlayıcı bir idman olarak kabul etmişler, savaşlardan önce büyük sürgün avları düzenlemişlerdir.
Başlangıç Tarihi | Bitiş Tarihi | Eğitim Zamanı | Ders Saat Sayısı | Kalan Kontenjan | Fiyat |
---|